Bunu neden okumalısınız?
„Schrodinger’in Kedisi“ tarafından kaleme alınan „Edebiyatın Aşk Algımızı Nasıl Etkilediği“ başlıklı makaleyi öneriyorum. Çünkü makale, eski zamanlardan bugüne kadar aşk edebiyatının gelişimi hakkında ilginç bir bakış açısı sunuyor. Başka bir sebep ise, „aşk“konusuyla ilgili olarak beni çok ilgilendirmesi.
Makalede zaman içinde aşk algımızın nasıl değiştiği ve bunun edebiyata nasıl katkıda bulunduğu üzerinde duruluyor. Ortaçağdan günümüze kadar aşk anlatılıyor. Makalede ayrıca, aşk ve ilişkilerin betimlemelerinin genellikle gerçeklikle uyuşmadığı da belirtiliyor. Edebiyat, böylece ilişkiler ve beklentiler hakkında düşünmemize büyük ölçüde katkıda bulunuyor. Ayrıca, geçmişte kadınların karşılaştığı toplum ve kısıtlamalara da değiniliyor.
Edebiyatın aşk algımız üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu görmek büyüleyici. Makalenin keyfini çıkarın!
Makale ne hakkında?
„Edebiyat aşk hakkındaki fikirlerimizi nasıl etkiliyor?“ başlıklı makale, Klagenfurt Üniversitesi’nde düzenlenen ve geçmişten günümüze aşk edebiyatının tartışıldığı „Aşk ve Ekonomi“ konulu bir konferansı konu alıyor.
12. yüzyılda aşkın edebi tasviri, ozanların yüksek rütbeli hanımların aşkına kur yaptığı minnesong ile başladı. Ancak o dönemde çoğu insan eş seçme özgürlüğüne sahip değildi. Minnesong’daki aşk, gerçek hayata edebi bir alternatif olarak görülüyordu ve aşkı evcilleştirip kültürel olarak yüceltmeyi amaçlıyordu.
Aşk, bugünkünden farklı bir anlam taşısa da ortaçağ romanlarında da bir rol oynamıştır. XVIII. yüzyılın klasik döneminde aşk, edebiyatta merkezi bir tema haline gelmiştir. Sınıf temelli engelleri aşan ve geleneksel burjuva evlilik ve aile idealini sorgulayan bir aşk ideali ortaya çıktı.
Edebiyat, 19. yüzyıl boyunca aşkın evlilikteki yerini araştırdı. Evlilik kavramı ironik ve mizahi bir şekilde ele alındı ve kadın yazarların ve kadın karakterlerin bakış açısından giderek daha fazla eleştirildi.
Günümüzde popüler aşk edebiyatına hala eski moda ve basmakalıp ilişki kavramları hakimken, yüksek edebiyat bu kavramları eleştirmektedir. İlişkinin işleyişinden kadının sorumlu olduğu şeklindeki sorunlu kavram sıklıkla savunulmaktadır. Heteroseksüel olmayan ilişkiler popüler edebiyatta hala niş konulardır.
Edebiyattaki aşk tasvirleri, gerçekçi olmayan beklentileri ve mantıksız talepleri körüklediği için gerçek ilişkilerimiz üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olabilir. Okuyucular sorunlu ilişki tasvirlerini tartışmakta ve ilişkilerdeki şiddetin önemsizleştirilip önemsizleştirilmediğini sorgulamaktadır. Gerçek hayattaki ilişkilerin, kitaplarda sıklıkla sunulan mutlu sonla bitmesinin gerekmediği vurgulanmaktadır.
Bu okuma önerisi, Melissa Kaya’dan, 5ak, BFI Okulları’ndan.
Das ist ein Lesetipp zum Beitrag: Wie Literatur unsere Vorstellung von Liebe beeinflusst.